Sosyolog, düşünür ve yazar Ali Şeriati, insanı insana tanıtan ve tanımlayan o muhteşem eseri “İnsanın Dört Zindanı”nda, insanın içinde bulunduğu zorlukları ve aşmazları 4 ana başlık altında toplamakta ve değerlendirmektedir. Kısaca ve Ali Şeriati’nin dilinden özetlemek gerekirse;
“İnsan dört zorlayıcının etkisindedir; bu dört zorlayıcı gücün etkisinden özünü kurtarınca özde insan olabilir ve gerçek anlamı ile insan olmak bu dört zindandan kurtularak özgürlüğün elde edilmesine bağlıdır.”
- Doğa/tabiat zindanı
- Tarih zindanı
- Toplum zindanı
- Benlik/kendim zindanı
"insan, tabiatın baskısından teknolojinin, tarihin ve toplumun baskısından sosyal bilimlerin gücüyle kurtulabilir ancak kendi zindanından bilimsel ve sosyolojik yasalarla çıkamaz. insan kendi zindanından ancak aşkın bir fikrin gücüyle çıkabilir."
“Dördüncü zindan zindanların en kötüsüdür. İnsan bu zindanda tutsakların en acizi durumundadır. Bu zindan 'kendim'dir. Bu zindanı kendimle birlikte taşıyorum. İnsan kendi zindanından bilim ile kurtulamaz. Çünkü bilginin kendisi de tutsaktır. Dördüncü zindandan kurtulmanın yolu aşktır. Aşk nedir? Muktedir bir güç. Hesapçı oportünist akıldan yüce bir güç gerekir ki benim özbenliğimde bende bir iç patlama koparsın içimden kendime karşı bir devrim kopsun. Değilmi ki bu zindan benim iç parçam durumundadır. Bu dördüncü aşamada insan kendini feda eder. Başkasını kendine üstün tutabilir, canını, menfaatini, şöhretini, mutluluğunu, huzurunu, gelirini bir uğurda feda edebilir. Bizi kendimize başkaldırmaya ve kendimizi yadsımaya çağırır. Gereğinde bir ülkü veya başkası uğruna fedakârlık etmeye çağırır. Bu insan olma sürecinin en üst aşamasıdır. Dördüncü zindandan insan din ile kurtulur, aşk ile kurtulur.”
Rahmetli Ali Şeriati bugünleri görmüş ve bu zamana ermiş olsaydı muhtemelen bu zindanlara bir tane daha eklerdi ve adına da insanın beşinci zindanı “Sosyal Medya / Beğen(il)me Zindanı” derdi.
Statü ve maddi refah düzeyinden bağımsız olarak 7’den 70’e hemen herkesin elinde sözde akıllı bir telefon, içinde bir kaç “G” hızında internet var artık. Bu sayede Dünya bir köyden de öte, adeta bir kaç santimlik bir ekrandan ibaret olmuş. Eşinden, kardeşinden veya komşusundan önce hayatında belki de hiç göremeyeceği, adını dahi bilmediği, bilmem Dünya’nın neresindeki falan kişinin durumunu gören/gözetleyen ve ona özenen amcalar, teyzeler, anneler, babalar ve çocuklar kendilerini bir beğenme, beğedirme ve beğenilme çarkının içine atmış durumdalar.
Güneyde güneş ve deniz, kuzeyde yağmur ve karın keyfini sürenler ile gündüzünü butik mağazalarda, gecesini barlarda geçirenleri, bodrum kattaki küf kokulu ve nemli mutfaklarından tıklamak, salçasız makarnaya sağ eli ile kaşık uzatıp, ışıltılı ve geniş inçli telefon ekranını sol baş parmağı ile okşayıp çektiği sentetik mutluluk pozlarını günde 5 vakit paylaşmak ve bunlar için beğeni beklentisi içine girmek yaş grubundan bağımsız olarak çağın dermansız bir hastalığı olmuş vaziyette.
İnsanları bu ekranlara mahkum eden sosyal medya platformları, kullanıcılarının beğeni, takipçi ve paylaşım sayılarını öne çıkaran, bitimsiz ve dengesiz bir yarış ortamıdırlar adeta. Zaman ve mekan mevhumlarından kullanıcıyı soyutlayarak yani nerede ve ne zaman olduğu farketmeksizin, tüm ilgi ve çabası ile onu, o birkaç santimlik ekrana mahkum ve mecbur hissettirmektedirler. Bu ise kişinin sosyal ve psikolojik gelişimini ciddi manada bozmakta, sekteye uğramaktadır. Her an ve her yerde ilgili platformlardan gelen bildirimlere odaklı olarak yaşayan birey, gerçek hayattan kopmakta ve yüz yüze iletişim becerisini adeta kaybetmektedir.
Hayatın içinde olduğu gibi sosyal medyada da beğeni alma hedefine odaklanma, kişinin kendini sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırmasına ve rekabet içine girmesine yol açar. Bu durum ise kişilerin çoğu zaman kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olur. Çünkü insanlar, sosyal medaya paylaşımlarının beğenilmediği veya toplum içinde takdir görmedikleri durumlarda reddedilmiş veya değersiz oldukları hissine kapılırlar. Örneğin, yüksek beğeni sayıları veya takdir edilmek mutluluk hissi yaratırken, düşük beğeni sayıları ise hayal kırıklığına ve üzüntüye sebep olabilmektedir.
Beğenilme ve beğenme insanın fıtratından gelen bir duygu, içsel bir dürtüdür. Dolayısıyla bu duyguyu/dürtüyü yok etme, sıfırlama imkanımız ve ihtimalimiz yoktur. Birçok duygu ve dürtümüz gibi bunu da terbiye etmemiz, eğitmemiz ve yönlendirmemiz gerekmektedir. Müslümanlar olarak elbette ki her duygu ve dürtü gibi bunu da Allah’ın rızasına uygun olarak eğitmemiz ve kanalize etmemiz icap eder.
Hiç şüphesiz ki insanı yoktan var eden, onu en iyi bilendir. İnsanın her hali gibi, geçici ve kalıcı zevklerini de bilen ve hangilerinin hangi şekilde tatmin edilmesi gerektiğini de insana bildiren O’dur. Nefsin gerçek manada tatmine ulaşacağını yol ve yöntemi Yüce Kur-an’da şu şekilde okumaktayız.
Ra’d Suresi 26-29. Ayetler;
“Rızkı dilediğine bolca, dilediğine sınırlı ölçüde veren Allah’tır. Hal böyleyken, [bol rızık verilenler] dünya hayatıyla sevinirler; oysa, ahiret hayatı yanında dünya hayatı yalnızca geçici bir doyumdan, bir avuntudan ibarettir.
İnkâr edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.
Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.
İnanan ve salih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.”
Ey huzuru küçücük ekranlarda arayan insan, huzur sanal olarak etiketlendiğin, etkilendiğin, etkilediğin alemde değil, Allah’ın seni halifesi olarak yarattığı bu gerçek Dünya’da, sana verdiği o kısacık ömründe O’nu anmak ve O’nun mesajlarını anlayıp yaşamaktadır.
“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön. Artık (sâlih) kullarımın arasına katıl ve cennetime gir.” (Fecr Suresi 27-30. Ayet)
Allah’ın razı olacağı şeyleri beğenmek ve Allah’ın razı olacağı şeyleri yaparak Allah’ın beğenisini kazanmak esasımız olmalıdır. Allah’ın rızası dışında ve O’nun rızasına muğayir olacak her hangi bir kişi, kurum veya nesnenin beğenisini kazanmaya çalışmak veya onları beğenmek hem bu dünyadaki ruh ve beden sağlığımıza hem de öte alemdeki akıbetimize ciddi bir tehdittir. Rabbim bizleri bu tür geçici dünya beğentilerinden muhafaza buyursun.
Selam ve muhabbetle.