Ümmetin Hayatındaki Sünnet
Yüce Rabbimiz, kendisine kulluk edenler için yeterli olacak nitelikte bilgileri ve mesajları taşıyan Kur-an’ı Kerimi (Enbiya Suresi 21. Ayet), bunu insanlara tebliğ etmek, yaşayarak anlatmak için Hz. Muhammed’i (s.a.s) (Maide Suresi 67. Ayet) vazifelendirmiştir. Bir müjdeleyici ve uyarıcı olmasının ötesinde (Furkan Suresi 56. Ayet), alemlere rahmet olarak (Enbiya Suresi 107. Ayet) Hz. Muhammed (s.a.s) insanlar için en güzel örnektir. (Ahzap Suresi 21. Ayet)
Peygamber Efendimiz, kâinatı ve içinde olan her şeyi yoktan var edenin (En-am Suresi 101. Ayet) talim, terbiye ve talimatları ile yaşamış ve adeta Kur-an’ın ete kemiğe bürünen bir timsali olmuştur. Ahlakı Kur-an’dan olan Hz. Muhammed (s.a.s.), Kur-an’ı hayat ile buluşturmuş, insanları/inanları içinde yaşadıkları aleme ve zamana halife kılmak için çalışmıştır.
Kendisinden sonra gelecek olanlara da Kur-an ile birlikte sünnetini (yaşantısını) miras olarak bırakmıştır.
Birey, aile, toplum ilişkilerinden, tarım, ticaret ve sanata, kabileler ve uluslararası münasebetlerden, askeri talim ve taktiklere, tıbbi ilimlerden uzay bilimlerine kadar neredeyse var olan her olay ve olguya dair O’nun yaşantısında izler ve sözler bulmak mümkündür.
İçinde yaşadığı toplumun kültürel birikimi ve algı düzeyini de dikkate almak suretiyle, zamanının teknik imkanları nispetinde fenni ilimlerde de araştırmalar yapmış ve yaptırmıştır.
İslam dininin getirdiği yeni ve evrensel mesajları yeryüzüne yaymak amacıyla gidilen farklı coğrafyalarda ve karşılaşılan toplumların her birinde farklı anlayışlar, yaşayışlar, beklentiler, zorluklar ve sorunlarla muhatap olunmuş ve her birine Kur-an Kerim ışığında çareler, çözümler bulunmuştur. Kimi zaman mevcut olanın, Kur-an’ın ruhu ve mesajı ile çelişmediği, varlığın fıtratına uygun olduğu kanaati hasıl olmuş ve olduğu hal üzere kabulü ve muhafazası uygun görülmüştür. Kimi zaman ise ataların mirası ve günlük yaşamın birer parçası olan uygulamalar, inanışlar yok hükmünde kabul edilmiş, terki talep edilmiş ve bunların yerine yapılması gerekenler tavsiye edilmiş ve tatbiki istenmiştir.
Kur-an, içinde yaşanılan zamana ışık tutup reçeteler sunduğu gibi yakın ve uzak geleceğe dair de mesajlar taşımakta, ufuk açıcı mesajlar ihtiva etmektedir. İşte bu bilgileri Peygamber Efendimiz (s.a.s) ashabına aktardığında bu onların imanını arttırmış ve ilmi çalışmalar hususunda onları teşvik etmiş, cesaretlendirmiştir.
Misal şu ayet Müslümanlara bir ufuktur. “Güneşi bir aydınlık, ayı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ona duraklar tespit eden O’dur. Allah bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.” (Yunus Suresi 5. Ayet)
Bu ayete binaen namaz vakitleri, oruç için başlama ve bitiş saatleri, yıllık zekât dönemleri vb. hususlar için astronomi ilmi ile ilgilenilmiş ve çalışmalar yapılmıştır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s) bir defasında ahir zamanda olacak şeylere dair bilgi verirken, kıyamet alametlerinden biri olarak Deccal’ın (Aldatıcı, Yalancı) çıkageleceğinden ve yeryüzünde 40 gün kalıp faaliyet göstereceğinden bahsetti. Ve devamında da bunu açıklayarak bu 40 günün birinci günü 1 yıla, ikinci günü 1 aya, üçüncü günü 1 haftaya tekabül edecek ve kalan günler de normal günlerin uzunluğu kadar olacak şekilde sürecek diye buyurdu. Bunun üzerine O’nu dinleyen sahabilerden biri şu suali sordu.
Ey Allah’ın Resulü! “Bir yıl kadar sürecek olan bu uzun günde sadece beş vakit namaz kılmak yeterli mi olacak?”
Resulullah (s.a.s) ona şu cevabı vermiştir. Hayır. Vakitleri hesaplamak lazım gelecektir. (Sahih Müslim 52. Bölüm, No. 110)
Bugün eriştiğimiz bilgi birikim ile kutuplarda 6 ayı gece ve 6 ayı gündüz olmak üzere 1 yıllık süre adeta 1 gün gibi geçmektedir. Ve bu bölgelerde yaşayan insanların namaz ve oruç gibi ibadetleri oradaki güneşin hareketlerine göre değil, en yakın yerlerin güneş hareketleri baz alınarak hesap edilmektedir. Yani güneş batmadığı halde yatsı namazı kılınabilmekte ve güneş doğmadığı halde oruca başlanıp iftar yapılabilmektedir.
Bahse konu ayet ve hadislerden anladığımız odur ki; Peygamber Efendimizin hayatındaki Kur-an, zamanın ihtiyaçlarına çözüm ve geleceğin imarına ışık mahiyetinde algılanmış ve hayatın her alanında tatbik edilmiştir.
Yüce Allah’ın (cc) korumasında olan Kur’an (Hicr Suresi 9. Ayet) ve Hz. Muhammed’in (s.a.s) sünneti, İslam ümmetinin sahip olduğu ve eşi benzeri olmayan iki değerdir. Ancak ve maalesef ki bu iki değeri hakkı ile sahiplenmeyi çoğu zaman başaramamıştır bu ümmet.
Üzerinden 1400 küsur yıl geçmiş olmasına rağmen; gelişen teknik alet ve imkanlar ile daha iyi anlaşılan ayetler olduğu gibi, manası ve maksadı henüz tam olarak idrak edilemeyen ayetler de mevcuttur. Bu ayetler mevcut teknik alet ve imkanların daha da geliştirilmesi ve yeni icatlar için adeta bir ufuk potansiyeli taşımaktadırlar. Birkaç tanesini örnek vermek gerekirse;
“O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer birbiri ile bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiya Suresi 30. Ayet)
“And olsun, üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmada gafiller değiliz.” (Mü’minun Suresi 17. Ayet)
“Gökleri görebileceğiniz bir direk olmaksızın yükselten, sonra arşa istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır; her biri belirlenmiş bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşleri Allah düzenliyor; ayetleri de açıklıyor ki rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.” (Ra’d Suresi 2. Ayet)
“Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz genişletmekteyiz.” (Zariyat Suresi 47. Ayet)
Peygamber Efendimizin (s.a.s) bize bıraktığı sünneti en iyi ihya etmenin yöntemlerin başında sanırım Kur-an’ın daha iyi anlaşılması için gösterilen çaba gelmektedir. Kur-an’ın gösterdiği ufuklara doğru atılan her adım ve sarf edilen her çaba sünnetin en güzel tatbikidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) feth edilen eyaletlere vali veya memur olarak gönderdiği sahabelerine şu tavsiyede bulunuyordu. “Kolaylık gösteriniz! Güçlük çıkarmayınız! İnsanları yıldırıp bezdirmeyiniz.” Zira “Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez” (Bakara Suresi 286. Ayet) emrinin tatbiki bunu gerektiriyordu.
Hasılı kelam, İslam ümmetinin neferleri olarak bizlerin gündemi, zamanın zindanlarında küflenmiş beyhude mevzuların farklı kelime ve kılıflarla yeniden tartışılması ve konuşulması olmamalıdır. Zihinlerimizi asırlardır kavga ve ego tatmin eksenlerinde dönüp dolaşan mevzularla meşgul etmemeliyiz.
Altın tabakta bize ikram edilen, miras bırakılan Kur-an ve Sünnetten, günümüzün ihyası ve geleceğimizin inşası için daha fazla nasıl faydalanabilirizi konuşmamızın tam vaktidir. Zira insanlık derin bir anlamsızlığın pençesinde debelenmektedir. Ancak, her şeyi yoktan var edenin, varlık için murad ettiği anlamlara tekabül edebilirsek insanlığın bu buhranına derman olabiliriz.
Derdimiz bu olsun ve bol olsun İnşallah.