Karayazı'da Öğretmen ve Öğrenen Olmak
Kar ayazı ile isminin adeta hakkını veren Karayazı’nın, bugünlerde ismi birkaç tane “sözde öğretmenin” yaptığı saygısız ve ahlaksız paylaşımla anılmakta. Halbuki ilkbaharda gürül gürül akan kar suları, ters laleleri, rengarenk çiçeklerle bezeli dağları ve sıcak kalpli insanları ile bütünleşen Karayazı'nın, Gürol OCAKLI ve Mustafa DEVECİ gibi öğretmenleri ile anılmayı daha çok hak ediyor. Onların ektiği tohumları, yetiştirdikleri fidanları “trend topic” yapmamız gerekirken birkaç kendini bilmezi konuşuyor olmak gerçekten üzücü.
***
Köyümüze elektrik 1989 yılında geldi ve hatırladığım kadarıyla ilk ve uzun süre tek olan siyah beyaz televizyon da 1991’de asıldı komşumuzun tavanına. Çocukların ulaşamayacağı bir yükseklikte ve kadınların açamayacağı kilitli demir parmaklıkların içinde...
Bu tarihlerden önce pilleri defalarca ısıtılıp ısırılan kısa dalga radyolardan duyulabilirdi ancak Türkçe sesler. Gaz lambasının loş ışığı, tezek sobasının nar gibi kızaran teneke sıcaklığında ve sadece ajans saatinde açılan bu radyolardan yayılan kısık ve kravatlı sesleri sadece askerliğini yapmış olanlar anlayabiliyordu.
İşte bu zamanda, 1988 yılında okula başladım. Çerçiden alınmış siyah poşet içinde bir defter ve tek kalem ile oturdum birleştirilmiş sınıflar ilköğretim okulunun sıralarına. Bir oda, bir tahta, 5 sınıf, 48 öğrenci, tek bir öğretmen…
Üniversiteden yeni mezun asker öğretmenlerin zorunlu ve yarım dönem uğradıkları bu birleştirilmiş sınıflı şark okullarında, aynı öğretmen ile iki dönemi bitirmek pek az öğrenciye nasip olurdu. Tek kelime Türkçe bilmeden başladığımız okula, bir kelime Kürtçe bilmeyen öğretmenlerin nasıl oluyor da konuşma, okuma ve yazma öğretebildiklerini halen de hayret ile hatırlıyor ve takdirle yad ediyorum.
İşte o şanslı öğrencilerden biri olarak böyle bir zaman ve ortamda karşıma çıkan Gürol OCAKLI öğretmenimden bahsetmek istiyorum. Bizlere sadece okuma, yazma ve Türkçe konuşmayı değil, ortaokula, liseye gidebilme hayalini kurmayı da öğretmişti Gürol öğretmenim. Anlattıkları ve öğrettikleri ile köyden şehre, şehirden yurtdışına açılan bir hayat ufku kazandırmıştı. İyi olmayı ve iyi olana talip olabilmeyi anlatmıştı. Görev süresini doldurmayı değil köy halkı ile bütünleşmeyi, onları anlamayı ve onlara bildiği doğruları anlatmayı da seçmişti Gürol Hocamız. Yaklaşık 25 yıl aradan sonra iletişim bilgilerini bulup kendisine telefon ile ulaştığımda köylülerin ve o dönemki öğrencilerinin isimlerini tek tek hatırlamasıyla bir daha şaşırtmıştı beni ve adeta tasdik etmişti ona dair hatıralarımı.
Okul lojmanına 300-400 metre mesafeden bidonlarla taşıdığımız su, annelerimizin tandırda pişirip özenle seçtiği ekmekler, günlük yumurtlar, canlı tavuklar… Hem sınıfı hem de lojmanı ısıtmak için her sabah neredeyse boyumuz kadar olan ve metrelerce karların içinde düşe kalka taşıdığımız tezekler… Bunların hiçbiri ne bizim ne de ailelerimizin güzünde bir değere sahip değildi. Tek derdimiz öğretmenlerimizin rahatı ve mutluluğuydu. Onların gülümsemesi ve öğrettikleri tek harf dünyalara bedeldi zira.
Gürol öğretmenimizin tayini çıkıp da bizden ayrıldığı zaman yaşadığımız hüzün elbette tarifsizdi. Ama ertesi yıl Artvin-Şavşat manzaralı bir tebrik kartı ile gönderdiği sevgi dolu mesajını alırken yaşadığım mutluluğu halen de hatırlarım. Gürol öğretmenimizden sonra da şansımız yaver gitmiş ve bir dönemden daha fazla bizimle kalan başka bir öğretmenimiz gelmişti. Mustafa DEVECİ.
Mustafa öğretmenimiz de en az Gürol öğretmenimiz kadar idealistti. İçinde bulunduğu şartların zorluğuna aldırış etmeden öğrencilerine en iyi eğitim ve öğretimi sunma derdindeydi. Gürol öğretmenimizin attığı temellerin üzerinde hayat binamızın inşasını devam ettirmişti.
Kar ayazı ile isminin adeta hakkını veren Karayazı’nın, bugünlerde ismi birkaç tane “sözde öğretmenin” yaptığı saygısız ve ahlaksız paylaşımla anılmakta. Halbuki ilkbaharda gürül gürül akan kar suları, ters laleleri, rengarenk çiçeklerle bezeli dağları ve sıcak kalpli insanları ile bütünleşen Karayazı'nın, Gürol OCAKLI ve Mustafa DEVECİ gibi öğretmenleri ile anılmayı daha çok hak ediyor. Onların ektiği tohumları, yetiştirdikleri fidanları “trend topic” yapmamız gerekirken birkaç kendini bilmezi konuşuyor olmak gerçekten üzücü.
Kendini bilen, muhatabını tanıyan, güzellikle eğitmeyi ve iyilikle öğretmeyi ideal edinen tüm öğretmenlerimize saygı ve sevilerimle…
Ali BİLMEZ